Erguvanı beklerken

Erguvan. Mor renkli, dokununca başını eğen adeta nazlı bir gelin gibi utangaç, nahif bir çiçek. İkinci cemrenin düşmesi ve bahar mevsiminin başlangıcı olan mart ayına girdiğimiz şu günlerde yavaş yavaş tomurcuklarına ve nisan itibarı ile çiçeklerine zevkle maruz kalacağımız bir ağaç hazretleri. Erguvan kelimesinin Fransızca Argavan’ dan geldiği söylenir. İbranice’ de ise anlamı mor demektir. […]

Yayınlama: 03.03.2021
9.315
A+
A-

Erguvan.

Mor renkli, dokununca başını eğen adeta nazlı bir gelin gibi utangaç, nahif bir çiçek.

İkinci cemrenin düşmesi ve bahar mevsiminin başlangıcı olan mart ayına girdiğimiz şu günlerde yavaş yavaş tomurcuklarına ve nisan itibarı ile çiçeklerine zevkle maruz kalacağımız bir ağaç hazretleri.






Erguvan kelimesinin Fransızca Argavan’ dan geldiği söylenir. İbranice’ de ise anlamı mor demektir.

Efsaneye göre rivayet o ki Hristiyanlar Erguvan’a Yehuda ağacı derlermiş. Hristiyan inancına göre havari Yehuda, İsa’yı ihbar edip, çarmıha gerilerek ölmesine sebebiyet verince utancından kendisi bir ağaca asarak yaşamına son verir.

O esnada ağacın yeni açan çiçekleri Yehuda’ nın utancından renk değiştirir ve mor renge bürünür.

İsa’nın gözyaşlarını da temsil ettiği söylenen Erguvan, hicran ve utancın rengi olarak anılır bundan böyle.

Bizans hükümdarlarının da kıyafetlerinde kullandığı erguvan moru, doğal yollarla üretilen en zor renk olduğu için, yıllarca zenginlik ve güç belirtisi anlamında kullanılmış.

Bizans döneminde de imparator dışında hiç kimsenin erguvani rengi kullanmadığı belirtiliyor.

Erguvan bizim kültürümüzde de manevi, tasavvufi olarak anlam bulur kendine.

Rivayetler çeşit çeşit.

Kimi der ki Emir Sultan Hazretleri bir rüya neticesinde Buhara’dan Bursa’ya uzanan yolculuğundan sonra her ilkbahar erguvanlar çiçeğe durduğunda dervişleriyle bir araya gelip topluca zikrederler.

Kimine göre ise büyük zatın vefatından sonra defnolunduğu yerin etrafında kendinden açan bu hicran ağacı herkesin dikkatini celp eder ve bunun üzerine Emir sultan hazretlerini anarak Erguvan şöleni yapılmaya başlanır.

 Emir Sultan’ın 1429’da öldüğü vakit de erguvan zamanıdır.

Teşbihte hata olmaz derler, sanki bir nevi Şeb-i Arus ağacı.

Emir Sultan’ın vefatından sonra, sevenleri ülkenin her tarafından Bursa’ya gelip Emir Sultan’ı ziyaret etmeye başlayınca zamanla bu ziyaret günlerine  “Erguvan cemiyeti”, “Erguvan faslı“, “Erguvan bayramı” denir.

1855 Depremi’ne kadar her sene istikrarla kutlanan Erguvan bayramı, deprem sonrası Bursa’nın viranlığı sebebi ile kutlanamamış, bu yıkımın telafisi ise uzun zaman mümkün olmadığı için yıllarca bu bayram unutulmuştur.

Evliya Çelebi’nin rivayetine göre her baharda Emir Sultan hazretlerinden ismini alan semtte, deniz gibi bir kalabalık toplanırmış.

Buna mukabil üstat Süheyl Ünver’in de bir köşe yazısında, “Neden İstanbul’da mayısa erguvan, Boğaziçi’ne Erguvan Boğazı demezler, belediye erguvan festivali düzenlemez, aklım almıyor.” Dediği de bilinir.

Erguvan hakkında bir sürü rivayet var elbette, ama şairane bir tarafı da kabil, hicran ve pişmanlık ağacının.

 Renginin insan ruhunda yarattığı yaşam sevinci kadar, hüzünlü ve ufuklara daldıran bir büyüsü de var.

Tabiatın, divan edebiyatının ilham kaynaklarından biri olması hasebiyle erguvan da şairlere tüm hüznüyle ve bereketiyle ilham etmiştir.

Sırası gelmişken Sabri Esat Siyavuşgil’den, divan şairlerinin tabiata nazar şeklini ekleyelim:

“Divan şairi tabiatı, bir mutasavvıfın gözüyle görür. Nazarında tabiat, bütün çiçek, su ve rüzgârıyla, vahdaniyetten nişânedir. Her varlık, kül olan vücud-ı mutlak’ın bir cüzü, her manzara Hüsn-ü mutlak’ın bir tecellisidir. Divan şairi tabiata bir ayna gibi bakar ve onda yalnız kendini yani insanı görür.”

Divan edebiyatında da erguvan billûr rengi hasebiyle sevgilinin yanağı, aşığın gözyaşı ve ateş olarak remz edilir ve sevgili, erguvanla özdeşleştirilir.

Hatta divan şairlerinden Bâki “Karşımda sevgilinin yanağı ve sakînin kadehi dururken güle, erguvana ve bahara kim minnet eder.” Diyerek sevgilinin baharın gelmesinden daha güzel olduğunu ifade eder.

Öyle ya “O” hepimize ruhundan aşk ile bilinmek ve temaşa etmek üzere ruh üflemedi mi?

Velhasıl donup kalmış işlerimize, kalbimize ve ruhumuza erguvan renkli cemrelerin düşmesi temennisiyle…

Bahar’ımız kutlu olsun.

                                    

 

 

 

 

 



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş