“Terbiyenin sırrı, çocuğa saygı ile başlar.” Ralph Waldo Emerson
Çocuğun bir birey olduğunu kabul ederek, duygu, düşünce ve fikirlerini göz önüne alarak yaklaşmaktır çocuğa saygı.
Hatalarıyla, yapamadıklarıyla, yetersiz kaldıklarıyla ve farklılıklarıyla çocuğumuzu olduğu gibi kabul etmektir ona saygı duymak.
Çocuğumuza saygı duymamızın bir gereği de onu koşulsuz sevmektir. Değerli olduğunu ona hissettirmektir. Bizler anne baba olarak çocuğumuza; dede nine olarak torunumuza; amca teyze olarak yeğenimize; öğretmen olarak öğrencimize saygı duydukça, koşulsuz sevdikçe onlar da önce kendisine saygı duyup değer verecektir. Özsaygı dediğimiz bu durumu çocuklar bizlerin yaklaşımlarına göre tayin eder. Özsaygıdan sonra ancak çevredekilere saygı ve değer verme başlar.
Çocuğumuza çanta alırken onun zevkini göz önüne almıyorsak,
Doydum dediği halde inanmıyor zorla yemek sokuyorsak ağzına,
Satranç dururken voleybol oynayıp ne yapacaksın, deyip hobilerine müdahalede bulunuyorsak,
Ağladığı zaman onu anlamaya çalışmayıp, “Ne var bunda üzülecek!” diyerek susturuyorsak onu,
Yaptığı hataları anlamasına ve düzeltmesine izin vermeden sesimiz yükseltiyor ya da elimiz kalkıyorsa evlatlarımıza;
Çocuğun insanların zevkine, bedenine, kararına, duygusuna, hatasına ve eksikliğine saygı duymasını bekleyemeyiz.
Nezaket, anlayış ve terbiye sahibi evlat yetiştirmenin formülü aslında yine bizlerde saklı.
Yazımı çok sevdiğim şu cümleyle bitirmek istiyorum.
“Çocuklar taklit konusunda çok başarılıdır. Öyleyse taklit edecekleri güzel yetişkinler olalım.”