Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 79. yıldönümünde tüm yurtta olduğu gibi İnegöl’de de düzenlenen törenlerle anıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, hayata gözlerini yumduğu 10 Kasım 1938’in 79’uncu yıldönümünde İnegöl’de törenlerle anıldı. İnegöl’de gerçekleştirilen törenlere, Kaymakam Ali Akça, Belediye Başkanı Alper Taban, Cumhuriyet Başsavcısı Zekeriya Alper İnanç, siyasi parti başkan ve yöneticileri, kurum müdürleri, öğrenciler ve öğretmenler katıldı.
ÇELENKLER SUNULDU
İlk tören sabah saat 08.45’te Atatürk anıtı önünde gerçekleştirildi. Saat 08.50’de Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı çelenkleri anıta sunuldu. Saat 09.05’de sirenler eşliğinde Ata’ya iki dakikalık saygı duruşunun ardından, İstiklâl Marşı okundu.
İNEGÖL SAYGIYA DURDU
Sirenlerin çaldığı sırada çevrede hareket halinde olan araçların sürücüleri, vatandaşlar, yayalar, yaşlılar, çalışanlar saygı duruşunda bulundular. İstiklâl Marşı’nın okunması ile Anıt önündeki tören sona erdi.
TÖRENLERE HACI SEVİM YILDIZ KAMPÜSÜ EV SAHİPLİĞİ YAPTI
Törenlere Hacı Sevim Yıldız Mesleki Eğitim Kampüsünde devam edildi. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasının ardından Hacı Sevim Yıldız-1 Okulu Müdürü Mümin Baygın günün anlam ve önemine ilişkin bir konuşma yaptı.
‘BEN KALPLERİ KIRARAK DEĞİL, KAZANARAK HÜKMETMEK İSTERİM’
Törende konuşan Müdür Mümin Baygın, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 79. yılındayız. 10 Kasımların, Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıklarını ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür. Yüce Atatürk’ü ölümünün 79. yıldönümünde her 10 Kasım’da olduğu gibi bu yıl da yine sevgi ve saygı ile anıyoruz. Bilindiği gibi, 19. yüzyıl, Avrupa’nın ekonomi, hukuk ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yaptığı bir yüzyıldır. Avrupalı aydınlar ve yöneticiler, kendi toplumlarının 19. yüzyıldaki büyük gelişme ve dönüşümlerine öncülük etmişlerdir. Ne yazık ki Osmanlı aydını ve yönetimi, çağın dinamiklerini ve dönüşümlerini, bilinçli bir şekilde tanımak ve çağla barışık yaşamayı başarmakta yetersiz kalmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ise, Türk devlerinin ulaşması gerektiği aşamayı, 20. yüzyılın başlarında şaşmaz bir sezgiyle görerek yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim ve teknoloji olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca gerçek kurtuluşun ekonomik bağımsızlıktan, ülkenin her bakımdan kalkındırılıp güçlendirilmesinden geçtiğini belirtmiş, batı uygarlığının biliminden, teknolojisinden yararlanarak çağdaş uygarlık düzeyine çıkıp bu düzeyi de aşmayı milletinin önüne amaç olarak koymuştur. Atamız bu amacı daha somut olarak ‘Büyük davamız, en medeni, en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir’ şeklinde ifade etmiş ve refah toplumu olmayı hedef göstermiştir. Gerçekten de 1920 ile 1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişimler, hem milletin birbiriyle kucaklaşması hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle temellendirilmiştir. Atatürk’ün Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya’nın pek çok ülkesinde totaliter rejimler veya diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada Atatürk, yabancı bir gazetecinin sorusuna ‘Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim’ diye cevap vermiştir. Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak Türk milletini çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir. ‘Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak’ hedefi ise çağın akışına yön verme düşüncesinin bir göstergesidir. Yalnız 10 Kasımlarda değil her daim Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır. Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi, Atatürk’ün ebedi istirahatgahında huzur içinde yatması bakımından da önemlidir. Konuşmama yüce Atatürk’ün şu sözleriyle son vermek istiyorum; ‘Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasın ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.’ Bu düşüncelerle büyük Atatürk’ü ebediyete intikalinin 79. yıldönümünde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, hepinize saygılar sunuyorum” ifadelerini kullandı.
Konuşmanın ardından tören, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına ilişkin sinevizyon gösterileri, şiirler, Atatürk’ün sevdiği türkülerin öğrenciler tarafından seslendirilmesi ile devam etti. Program, öğrencilerin hazırladığı orotoryo gösterisiyle sona erdi.