Karakoyunlu Türkmenleri, uzun yıllar boyunca Suriye ve Lübnan arasındaki bölgelerde kıl çadırlarda göçebe olarak yaşamış. O dönem hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Türkmenler, yaklaşık 60 yıl önce ise göçebe hayatını bırakarak Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki bölgelere yerleşmiş.
Zengin sözlü kültüre sahip Türkmenler, kendilerine has şiveleriyle söyledikleri türkü ve manileri asırlar boyunca kulaktan kulağa aktararak bugünlere taşımış.
Ancak günümüzde okullaşmanın ve Lübnanlı Araplarla entegrasyonun artması nedeniyle bu sözlü gelenek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Oba olarak adlandırdıkları yerlerde yaşayan Türkmenlerden bazıları, bu türküleri çocuklarına öğretmeye gayret ettiklerini ve kendilerinin bu geleneğin son temsilcileri olabileceğini söylüyor.
Konuştukları Türkçeyi “Obaççi” olarak adlandıran Bekaa Vadisi’ndeki Türkmenler, Duris, Şeymiye, Hadidiye, Addus, Nanaiyye ve Meşari Al Kaa olmak üzere 6 farklı yerleşim yerinde yaşıyor.
Karakoyunlu aşiretine mensup olduklarını belirten Türkmenler burada 10 bin civarında bir nüfusa sahip. Lübnan’da Bekaa Vadisi dışında yaşayan Türkmenler ise Karakoyunlu aşiretine mensup değil. Diğer bölgelerde yaşayanlar da hesaba katıldığında Lübnan genelindeki Türkmenlerin sayısı 40 ila 50 bini buluyor.
Bekaa’daki Karakoyunlu Türkmenlerinin “Obaççi” olarak adlandırdığı Türkçede “Nasılsın? yerine “Nişesin?”, “Ne iş yapıyorsun?” yerine “Ne işlersin?”, “Kaç yaşındasın?” yerine “Nicar ömrün”, “Arap” yerine “Tat”, “Arapça” yerine “Tatçili”, “Türkçe biliyor musun?” yerine “Oabaççi danışırsın?”, “Türkü söylemek” yerine “Türkü yırmak” ifadeleri kullanılıyor.
AA ekibi Bekaa’daki Karakoyunlu aşiretinden Türkmenleri evlerinde ziyaret ederek unutulma tehlikesi altındaki türkü ve manilerin bir kısmını kayda aldı.
Hadidiye köyünde yaşayan 7 çocuk babası 62 yaşındaki Ammar Kenco, atalarından duyduğu bu türküleri söyleyen son kuşağın temsilcilerinden.
“Bu türküleri ben unutmam; babamdan duydum, tuttum (ezberledim).” diyen Kenco, şöyle devam etti:
“Daha önce hep Obaççi (Türkçe) konuşurduk ama şimdi obaya Arapça girdi. Çocuklardan bazıları var Türkçeyi anlar ama döndüremez (konuşamaz). Eskiden ise büyüklerimizin döneminde obada Arapça bilmez, hep Obaççi (Türkçe) danışırlardı.”
Kenco, eskiden evlilik yoluyla obalarına Arap bir gelin geldiğinde onun da zamanla Türkçe öğrendiğini aktardı.
Türkiye’ye hiç gitmediğini ancak görmeyi çok istediğini belirten Lübnanlı Türkmen, bu arzusunu kendi şivesiyle şöyle dile getirdi:
“Bani Allah yol açarsa, halımı iyi ederse, bir hatre Türkiye’ye gidip onnan keri de ölüm. Oruda ölüssem oruya kömün beni dihe iyi.”
Kenco’nun AA mikrofonuna seslendirdiği türkülerin Lübnanlı Türkmenlerin şivesine uygun yazılışları şöyle:
“Dam başından dam iki
Yıldız saydım on iki
Ellerin urubu geldi
Hanı sabah yıldızı
Harman yeri hış yeri
Sevdiğim yavaş yeri
Yüzündeki çıbanlar
Öpüş yeri, diş yeri
Arap evi düzdedir
Zülüfleri yüzdedir
On iki kız sevdim de
Diyi yüreğim (o) kızdadır
Sen deme ben derim
Anana ben derim
Baban seni vermezse
Seni alır kaçırım
Zurna çala çala
Çıktım bir (y) üce dala
Seni alıp gidecem
Korkiyim baban duya
Ben gara atım gara
Ben gidirim Argal’a
Ya gellim ya gelmem
Ağlaya gözü gara
Ekmek yaptım terredim
Kapıya çıktım perredim (ferahladım)
Görürüm Genco gelir
Kapıya kurban bağladım”
Bu sözlü geleneğin son temsilcilerinden biri de Duris köyünden 73 yaşındaki Asriye Gorli.
Köyün biraz dışındaki evinde iki kızıyla mütevazı bir hayat yaşayan 9 çocuk annesi Asriye teyze, annesini erken yaşta kaybetmiş. Ardından babasının bir daha evlendiğini aktaran Asriye teyze, bildiği tüm Türkçe türküleri üvey annesinden öğrendiğini söyledi.
Çocukları ve torunlarının kendi aralarında hâlâ Türkçe konuştuklarını belirten Asriye teyze, eskiden obalarındaki büyükler hariç kimsenin pek Arapça bilmediğini, ancak zamanla Arapçayı öğrendiklerini ifade etti.
Torunlarına Türkçe türküleri öğretip öğretmediği şeklindeki soruya, “Öğretiyorum ama gülüyorlar.” diye tebessüm ederek cevap veren Asriye teyzenin mırıldandığı manilerden bazıları şöyle:
“Ben gidilin yoluna
Hancer battı goluma
Selam salın dostuma
Berhem salsın goluma
Ayadın aya batmaz
İtleri yavuz yatmaz
Bir gahpe umması var
Gızından ayrı yatmaz
Gidilim yolca yolca
Yolun çiçeği borca
İtin kıznın köpegi
Beni batırdı borca
Ay gider (y) üce gider
Kervanlar gece gider
Sağ göğsünün üstünden
Yol doğru hacca gider
İpliğim taraktadır
Sevdiğim yıraktadır
Sağ olsun yırak olsun
Muhabbeti yürektedir
Oturmuş daş üstüne
Galemi gaş üstüne
Oğlan demiş bir öpüş
Gız demiş baş üstüne
Galanın altı yapı
Kilidi zemzem sapı
Seni bana verseler
Dilensem gapı gapı
Bu alan da bu alan
Gözü çıksın dul alan
Cennette gokusu var
Gızın elinden gül alan
Galanın altı yıldız
Nere geliysin baldız
Gitsen de bacın gelsin
Hindi gelir yukumuz (uykumuz)”
– “Ebemden dedemden öğrendim”
Şeymiye köyünden 43 yaşındaki Rafa Ramadan da “Ebemden dedemden öğrendim.” dediği Türkçe türküleri seslendiren son kuşaktan.
Kendilerine has Türkçesiyle, “Akşamları yanıma yigitler gelir oturruk, sehr ederik, böyle türkü yırarık.” ifadelerini kullanan Ramadan, soydaşları ve köylüleri olan Bazan ailesinin evinde toplanan Türkmenlere şu türküleri okudu:
“Güllü kemer bellerde
Su sallaniy göllerde
Benim gönüm sendedir
Senin göğnün ellerde
Garşıda gavun yeyler
Derenin garşı deller
Otursam beyle yesem
Bu bunu istiy deller
Bu gelen kimin gızı
Dusta giymiş gırmızı
Kulaksındaki küpe
Sandım sabah yıldızı
Harman yeri hış yeri
Sevdiğim yavaş yeri
Yüzündeki hımışlar
Öpüş yeri diş yeri
Cara çala çala
Çıktım bir yüce dala
Korkiyrim düşer öllim
Sevdiğimi eller ala
Emmim oğlu sen misin
Bir dilim hıyar mısın
Elindeki gümüş bıçak
Vurmaya gıyar mısın.”
“Babalarımız dedelerimizden, onlardan biz öğrendik.” dediği bu türküleri şimdi çocuklarına öğretmeye başladığını söyleyen Ramadan, “Evde eşine bu türkülerden hangisini söylüyorsun?” sorusuna gülerek, “Alayını da söylerim.” diye cevap verdi.
Lübnan Türk ağızları hakkında saha çalışmaları yaparak bu konuda bir kitap ve çok sayıda makale yayımlayan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi Türkolog Prof. Dr. Özgür Kasım Aydemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Lübnan’da homojen tek bir Türkmen ağzından bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi.
Dil verilerinden anlaşıldığına göre Lübnan’da Türkçenin farklı dil adacıkları bulunduğunu belirten Aydemir, bu doğrultuda Lübnan’daki en eski Türk varlığının Bekaa Vadisi’nde olduğunun söylenebileceğini kaydetti.
Bekaa’daki Türkmenler arasında Kıpçak Türkçesi özelliklerinin baskın olduğunu dile getiren Aydemir, Lübnan’ın Akkar ve Trablusşam gibi diğer şehirlerinde bulunan Türkmenlerin ise dil verilerinden hareketle Oğuz olduğunun anlaşıldığını belirtti.
Aydemir, Bekaa Vadisi’ndeki Kıpçak asıllı Türkmenler içinde kendilerini “Kagara Koyunlu” olarak adlandıran Karakoyunluların karakteristik Kıpçak dil verilerini ve 950 yıl önce yazılmış Divânu Lügâti’t-Türk’teki söz varlığını koruduklarını, bunun da Türkçe açısından çok değerli olduğunu vurguladı.
Lübnan’da 8. yüzyılda başlayan öncü Türk yerleşiminin Bekaa Vadisi’ne yapıldığını, Türklerin asıl nüfus yoğunluğuna ise Moğol istilâsının önünden çekilerek Anadolu’dan gelen Türkmen kafileleri ile ulaştığını belirten Aydemir, “Lübnan’daki Türk varlığının en ihtiyatlı ifadeyle Anadolu’yla eş zamanlı olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Akkar ve Trablusşam civarında yaşayan Türkmenlerin dil verilerinin de çok değerli olduğunu kaydeden Aydemir’e göre özellikle Bekaa Vadisi’ndeki Kıpçak özelliği gösteren Türk yerleşimlerinde hâlâ yaşatılan arkaik (eskicil) dil verileri ile sözlü tarihin içeriği “kültürel kimliğin kadim ve nadide verilerini barındıran bir zenginliğe” sahip.
Türkolog Aydemir, “Özellikle orta yaş üstü kaynak kişilerden derlenmiş dil özelliklerinden bunu anlıyoruz. Sahadaki sözlü tarih verilerinin kaynakları desteklemesi de kültürel çalışmalar için bir değer ifade ediyor.” ifadelerini kullandı.