Sağlıkta dönüşümden vazgeçilmelidir

14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bir açıklama yapan Genel Sağlık İş Sendikası Bursa Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri Erman Açıkgöz, günümüzde tıbbiyeliler ve sağlık çalışanları için 14 Mart´ı bayram olarak kutlamanın koşulları ortadan kalktığını belirterek, “Siyasi iktidar, vakit kaybetmeksizin akılcı ve bilimsel sağlık politikalarını uygulamaya koymalı, sağlıkta dönüşümden vazgeçmelidir.

Yayınlama: 15.03.2018
527
A+
A-

İstanbul İngilizler tarafından 13 Kasım 1918´de işgal edildiğinde, İngiliz birliklerinin karargah yapmak üzere 3 Şubat 1919´da  Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane´ye el koyduğunu belirten Erman Açıkgöz, “Tıp okulu öğrencileri, 14 Mart 1919´da okula Türk Bayrağı asarak hem Tıphane-i Amire´nin açılışını kutlar, hem de işgale karşı direnişi ilan ederler. Yapılan protesto, yurt savunma hareketi olarak tarihe geçmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra 14 Mart Tıp Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. 14 Mart´lar emperyalist işgale karşı başkaldırının yıldönümüdür. Günümüzde tıbbiyeliler ve sağlık çalışanları için 14 Mart´ı bayram olarak kutlamanın koşulları ortadan kalkmıştır. Özellikle son 10 yılda sağlık sistemi Mustafa Kemal Atatürk´ün başlattığı ulusal, kamucu, halkçı ve emekçiden yana sağlık politikalarından vazgeçilmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile başlayan sağlığın ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi hızla sürdürülmektedir. Sağlık hizmetlerinin piyasa koşullarına terk edildiği böylesine bir süreçte sağlık çalışanları, aşırı ve düzensiz çalışma, ücret yetersizliği ve adaletsizliği, çalışma barışının bozulması, mesleki tatminsizlik, meslekte yükselmelerde kayırmacılık, liyakatin dikkate alınmaması, çalışma koşullarının sürekli değişmesi, güvencesizlik, gelecek kaygısı ve şiddet nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşamaktalar” diye konuştu.

 

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SORUNLARI ÇÖZÜLMÜYOR






Sağlık hizmeti talebinin her geçen gün artmasına rağmen, sağlık personeli ihtiyacının karşılanamaması nedeniyle sağlık çalışanlarının iş yükünün arttığını ifade eden Açıkgöz, “Sağlık istatistikleri yıllığı 2016 verilerine göre, kişi başına düşen hekim sayısında da Türkiye yine son sıralarda yer almaktadır. Türkiye´de 100 bin kişiye düşen hekim sayısı 181 iken, OECD ülkelerinde 343´tür. Hemşire ve ebe sayıları daha da kaygı verici rakamlar içermektedir. OECD ülkelerinde 100 bin kişiye düşen hemşire ve ebe sayısı 1.098 iken, Türkiye´de 257´dir. Personel açığı nedeni ile sağlık çalışanlarının iş yükü artmakta, bu durum sağlık çalışanlarının ruhsal ve fiziksel sağlığına zarar vermektedir. Sağlık sistemi tüketime dayalı hale getirilirken, hızla artan tüketime nitelikli cevap verilememektedir. Sağlık hizmetteki aksamaların sorumlusu hasta yakınları tarafından sağlık çalışanları olarak görülmektedir. Sağlıkta şiddetin artmasında hasta/müşteri memnuniyeti temelli hizmeti dayatan piyasalaştırılmış sağlık sisteminin etkisi olduğu kadar hükümet temsilcilerinin yanıltıcı beyanlarının da etkisi bulunmaktadır. Hükümet yetkilileri; herhangi bir ücret ödemeden, hiç sıra beklemeden, istediği hekimi seçebileceği ve her türlü talebinin karşılanacağı gibi gerçeği yansıtmayan mesajlarla yanlış toplumsal algı oluşturmaktadır. Tıbbi gerekliliğe, sağlık kurumlarının olanaklarına, çalışan sayısına bakılmaksızın her istediğini istediği anda almak isteyen “müşteri” mantığı ile sağlık çalışanına saldırılmaktadır. Bayram, resmi tatil demeden, 7/24 hizmet veren sağlık çalışanları, maalesef mesleki değersizleştirmenin kurbanı olmuştur. Sağlık çalışanlarının yoğun olarak maruz kaldığı uzun ve düzensiz çalışma saatleri çok sayıda sağlık sorununa yol açabilmektedir. Kronik uykusuzluk, yorgunluk, motorlu araç kazaları, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları, iş kazaları, bazı kanser türleri, duygu-durum bozuklukları, aile içi gibi sorunlar ve tükenmişlik sendromu uzun ve düzensiz çalışma koşullarının yarattığı sorunlar olarak belirtilebilir. Hizmetin 7/24 devamlılık gerektirdiği sağlık kuruluşlarında çalışanlar öğle tatili veya dinlenme molası dahi kullanamamaktadırlar. Yapılan döner sermaye ek ödemelerinin, sağlık çalışanlarının emekli maaşlarına yansıtılmaması, sağlık çalışanlarının aldığı emekli maaşının daha az miktarda olmasına yol açmaktadır. Bu da sağlık çalışanlarının emekli olmaları durumunda, yaşam standartlarının daha alt düzeyde kalması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Sağlık çalışanları emekli olmaları durumunda geleceğe güvenle bakamamaktadırlar. Tüm sağlık çalışanlarının bugün itibari ile aldıkları ücretler beklentilerin çok altındadır. Sağlık çalışanları, batılı ülkelerdeki meslektaşlarıyla kıyaslandığında daha fazla çalışıp daha az ücret almaktadır” dedi.

 

NİTELİKLİ HİZMET SUNAMAMAKTAN DUYULAN MUTSUZLUK

Kışkırtılmış sağlık hizmeti kullanımının sağlık çalışanları üzerinde olumsuz etkilere neden olduğunu belirten Açıkgöz, “Personel yetersizliği nedeni ile sağlık çalışanlarının hastalarına ayırmaları gereken süre, 5 dakikanın bile altına inmiş durumdadır. Hastalara yeterli zaman ayırarak, nitelikli sağlık hizmeti vermek isteyen sağlık çalışanları, en az hastalar kadar bu durumun mağdurudur. Kişi başına düşen hekim, hemşire ve ebe sayısında gerekli artış sağlanmadan, nitelikli sağlık hizmetinin sunulması mümkün olmayacaktır. Sağlık sektörü öldürücü olmayan iş kazaları ve meslek hastalıkları açısından tüm sektörler arasında ikinci sırada yer almaktadır. Radyasyon, anestetik ve kimyasal maddeler, gürültü, travma, tehlikeli atıklar, kanserojen maddeler, tıbbi atıklar, enfeksiyon bulaşma riski, alerjen maddeler sağlık çalışanlarının sağlığını tehdit etmektedir. Meslekte yükselmelerde kayırmacılık ve liyakatsiz atamalar sağlık sisteminde derin sıkıntılar yaratırken, görevinin gerektirdiği donanıma sahip olmayan bir kişinin emrinde çalışmak, çalışan için de son derece rahatsız edici bir durumdur.” dedi.

 

ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ

Açıkgöz, “Sağlık sistemindeki personel açığı giderilerek, sağlık çalışanlarının iş yükü azaltılmalıdır. Sağlık çalışanlarının mesai ve nöbet saatlerinin yeniden düzenlenmeli, uzun çalışma sürelerinden vazgeçilmelidir. Sağlıkta şiddetin önlenmesi için toplumun hükümet temsilcileri ve medya tarafından doğru şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Sağlıkta şiddetin iş kazası sayılması için gerekli hukuki ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. Türk Ceza Kanunu´nda sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti caydırıcı nitelikte yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Çalışanlar arasında farklı çalışma biçimlerine (4C,4B vb.) son verilmeli, tüm emekçiler kadrolu, güvenceli çalışma koşullarına kavuşturulmalıdır. İş kazaları ve meslek hastalıklarının en aza indirilmesi için korunma ve koruma yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir. Dinlenme hakkı Anayasal bir haktır ve bunun gereği düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir. Yıpranma payı hakkından (fiili hizmet süresi zammı) yılbaşına 90 gün olarak faydalanılması, bu hakkın sağlık çalışanlarının tümünü kapsaması ve halen görev yapan personele geçmişe etkili olacak şekilde yasal düzenleme yapılmalıdır. Tüm çalışanların maaşları ve her türlü ödemeleri genel bütçeden ödenmelidir. Döner sermaye ve tüm ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır. Döner sermaye, performans uygulaması kaldırılmalıdır. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam için sabit maaş ücretlerinde artış sağlanmalı, gelir vergisi oranı düşürülmelidir. Siyasi iktidar, vakit kaybetmeksizin akılcı ve bilimsel sağlık politikalarını uygulamaya koymalı, sağlıkta dönüşümden vazgeçmelidir. İktidarın uygulamaya koyduğu Şehir Hastaneleri sağlıktaki bu yıkımı çok daha zarar verici boyutlara taşıyacaktır. Hükümet, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmadan Şehir Hastaneleri uygulamasından vazgeçmelidir. Sağlık sisteminin piyasalaştırması, çalışanlar için daha fazla iş yükü, hastalar için ise sağlık hakkının gaspı anlamına gelmektedir. Sağlıkta piyasalaşmaya son verilmeli, Atatürk´ün başlattığı ulusal, kamucu, halkçı ve emekçiden yana sağlık politikaları uygulanmalıdır” şeklinde konuştu.



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş